Üroloji Bölümümüzde Üroonkolojik alanda dünya standartlarında hizmet verilmektedir. Prostat kanserinde sinir-koruyucu radikal prostatektomi ve mesane kanserinde radikal sistektomi ameliyatları rutin olarak yapılmaktadır. Ayrıca böbrek tümörleri, testis tümörleri ve sürrenal kitlelerin cerrahi tedavisi ve takipleri yapılmaktadır. Bazı ürolojik kanser vakalarında ise medikal onkoloji ve radyoterapi bölümleri ile eşgüdüm içerisinde tedavi seçenekleri hastalara sunulmaktadır. Hisar Intercontinental Hospital Üroloji Departmanında prostat hastalıkları iyi huylu büyüme (BPH) için ameliyat yöntemi olarak TUR-P, Plazmakinetik TUR ve Greenlight 180 W sitemleri kullanılmaktadır.
Prostat kanseri için açık ve laparoskopik prostatektomi operasyonu yapılmaktadır.
Prostat nedir?
Erkek üreme sisteminin bir parçasını olan prostat, idrar torbasının (mesane) hemen altında bulunan rektum önüne yerleşmiş ceviz büyüklüğünde ve idrar yolunu çepeçevre saran bir bezdir. Ağırlığı yaklaşık 15-20 gram ağırlığındadır. Görevi meniyi (sperm) sıvılaştırıp, içerisindeki sperm hücrelerinin harekete geçmesini ve kadın yumurtası ile buluşarak döllenmesini sağlamaktır.
Prostatın Hastalıkları Nelerdir?
Prostatın 3 çeşit hastalığı vardır;
- Prostat iltihaplanması: Bu daha çok genç yaştaki erkeklerde görülür. Akut ve kronik bakteriyel prostatit, prostat bezine enfekte idrarın prostat kanalları boyunca taşınması ile oluşur. Bakteriyel prostatit bulaşıcı değildir ve cinsel yolla geçen bir hastalık olarak düşünülmemelidir.
- İyi huylu prostat büyümesi (BPH -Bening Prostat Hiperplazisi-)
- Prostat Kanseri.
Her prostat büyümesi iyi huylu mudur?
Her prostat büyümesi yalnızca iyi huylu büyüme anlamına gelmez, bazen prostat kanseri şeklinde de kendini gösterebilir.
İyi huylu prostat büyümesi (BPH) nedir, risk faktörleri nelerdir?
Yaşlanan erkekte ortaya çıkan prostat bezinin iyi huylu olarak büyümesidir. Prostatism olarak da adlandırılabilir. İlerleyen yaş, hipertansiyon ve ailede BPH öyküsü olması BPH için risk faktörleri sayılır.
İyi huylu prostat büyümesi prostat kanserine neden olur mu?
BPH kanser değildir ve kansere neden olmaz. Fakat her iki hastalık birlikte mevcut olabilir. Prostat kanserinin erken safhalarında genellikle şikayet olmadığı için yılda bir fizik muayene ve kanda PSA testi yapılması önerilir.
Prostat büyümesi hangi yaş grubunda daha çok görülür?
Son yıllarda yükselen yaş ortalamasıyla birlikte sıklığında önemli bir artış saptanmıştır. BPH oldukça sıktır. Yaşları 51-60 arası erkeklerde %50; 80 yaşın üzerindeki erkeklerde %90 oranında rastlanır.
Prostat büyümesinin beraberinde getirdiği şikayetler nelerdir?
- Sık idrara çıkma,
- Acil idrar yapma gereksinimi,
- Acil idrar yapma gereksiniminin hemen ardından idrar kaçırma,
- Gece idrara çıkma,
- Duraksayarak idrar yapma,
- İdrar yaparken zorlanma,
- İdrar akışında azalma,
- İdrar yapmada güçlük,
- İdrar yaparken yanma,
- İdrar yaptıktan sonra damlama,
- İdrar yaptıktan sonra tam olarak boşaltamama hissi.
Muayene ve Takip Nasıl Yapılmalıdır?
Parmakla rektal muayene ve kanda PSA isimli maddenin düzeyinin ölçülmesi en önemli tanı araçlarıdır. Genellikle 50 yaş üzerindeki sağlıklı erkeklerin PSA ve parmakla rektal muayene ile yılda bir kontrolü önerilir. Ancak ailesinde prostat kanseri olanların 40 yaşından itibaren bu kontrollere başlaması önerilir. Parmakla rektal muayene, ancak belirli bir boyuta ulaşmış kitleyi saptayabilir. Bu nedenle PSA düzeyinin ölçümü erken tanı açısından çok önemlidir.
Prostat büyümesinde hangi tetkikler yapılmalıdır?
- Tam idrar tetkiki
- PSA
- Üriner sistem ultrasonu ile mesanede kalan idrar miktarının incelenmesi
- Üroflovmetri tetkikleri yapılmadır.
PSA nedir?
PSA (Prostat Spesifik Antijen) sadece prostatta üretilen bir maddedir ve kandan bakılır. Normal değeri, 4 ng/ml’nin altında olmasıdır; ancak yaşa göre PSA aralığı farklılık göstermektedir. Ancak prostat ile ilgili bir problem olduğunda kana daha fazla oranda karışır, kan PSA düzeyinde yükselme dikkat çeker. PSA yüksekliğinin tek nedeni prostat kanseri değildir. İyi huylu prostat büyümesi ve prostat iltihapları da PSA’yı yükseltir. PSA 4-10 ng/ml arasında olanların yaklaşık % 30’unda prostat kanseri saptanırken 10 ng/ml üzerinde bu oran %50’yi geçer.
Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
- İzlem: Şikayetleri yoğun olmayan, PSA değeri normal ve prostat muayenesinde şüpheli bir durumu olmayan hastalar yıllık izlem protokolüne alınabilirler.
- Medikal Tedavi: Prostat ve mesane boynu civarındaki düz kasları gevşetip idrar akımını kolaylaştıran bir grup ilaç bulunmaktadır. 4 haftalık bir tedavi ile hastaların %60’ında idrar akım hızlarında artış ve şikayetlerde gerilemeye sebep olurlar.
- Cerrahi Tedavi: Prostat büyümesine bağlı komplikasyonları olan, ilaç tedavisine rağmen şikayetlerinde düzelme gözlenmeyen veya daha etkin bir tedavi yöntemini tercih eden hastalarda cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahi yöntemler arasında, tercih hastanın prostat büyüklüğüne, genel durumuna, herhangi başka bir hastalığı olup olmamasına ve varsa bu hastalık için kullandığı ilaçlar ve benzeri birçok faktör değerlendirilerek yapılır. Verilen karara göre açık veya kapalı cerrahi prosedürlerden birisi uygulanır. Yüzde 90 hastada kapalı yöntemler uygulanabilir. Bu operasyonlar spinal, epidural veya genel anestezi ile uygulanabilirler. Yüzde 70-90 hastada yakınmalarda gerileme ve idrar akım hızında artış elde edilebilir. Kapalı Cerrahi yöntemler, dünyada altın standart olarak kabul edilen TUR operasyonudur. TUR operasyonuna alternatif tedavi yöntemleri, lazer prostat ameliyatları, prostat stentleri, prostatın ısı ile küçültülmesi, cerrahi kesi ile mesane boynunun açılması, plazmakinetik ile prostatın çıkartılması sayılabilir.
Böbrek Tümörleri
Böbrekte tespit edilen kitleler iyi huylu tümörler ve kötü huylu tümörle olarak 2 gruba ayrılır. Böbrek tümörlerinin birçok sınıflaması mevcuttur. Böbrekte en sık görülen kitle basit böbrek kistleridir. Basit kistler genellikle bulgu vermez, tüm böbrek kitlelerinin %70’ni oluşturur, tek veya birden çok olabilir.50 yaşın üzerinde %50 oranında görülmektedir. Bu kistler radyolojik görüntülemelerle kolaylıkta ayırt edilebilir. Çoğu zaman rastlantısal olarak ortaya çıkan böbrek kistleri insan yaşamını hiçbir zaman tehdit etmez. Böbrek kistleri çoğu zaman tedaviyi bile gerektirmezler, kist boyutlarının yıllık takibi yeterli olur. Büyük boyutlara ulaşıp ağrı yaparsa ve böbrek yapısında bozukluğa yol açarsa müdahale gerekir. Böbrek kistleri radyolojik olarak 4 kategoriye ayrılmıştır. Bu sınıflamada 1.ve 2. kategoride ileri incelemelere gerek yoktur.3. kategoride ileri tetkik yapılmalıdır, cerrahi olarak çıkartılmalıdırlar.4.kategorideki kistler kanser olarak adlandırılır ve mutlaka cerrahi olarak alınmalıdırlar.
Böbreğin diğer iyi huylu tümörleri;
Anjiomyolipom: Değişik oranlarda düz kas, yağ ve kalın duvarlı damarlardan oluşan benign böbrek tümörleridir. Bu tümörler daha çok tüberoz sklerozlu hastalarda daha çok görülür.Bu tümörlerin malign forma dönmesi çok nadirdir.Yan ağrısı, ele gelen kitle ve idrarda kanama şeklinde bulgu verebilir,%10 hastada kanamaya bağlı şok gelişebilir.Hamilelik kanamayı artırabilir.Olguların çoğu ultrason ve tomografi ile rahatlıkla tanı konulabilir.4 cm altındaki kitleler 6 ay ve yıllık kontrollerle takip edilmelidir.4 cm üzerindeki kitleler cerrahi olarak çıkartılmasında yarar vardır.Acil kanama ile gelen hastalarda böbrek koruyucu cerrahi genellikle zordur,nefrektomi yapmak gerekir.
Onkositom: İyi huylu böbrek tümörlerinin %3-7 sini oluşturur.50 yaşından sonra sık görülür, erkeklerde kadınlara oranla daha çok görülür. Genellikle tek taraflıdır, ama çift taraflı v çok sayıda da olabilir. Radyolojik olarak tanı koymak zordur, ancak patolojik olarak tanısı kesin konulur.Çoğu zaman böbrek kanseri tanısı konularak nefrektomi veya parsiyel nefrektomi yapılır,patoloji sonrası onkositom olduğu anlaşılır.
Renal Adenom: Genellikle çapları 1-3 mm çaplarındadır, nadiren 1cm’i geçerler. Erkeklerde daha çok görülürler, bulgu vermezler. Tetkiklerde kanserden ayırmak zordur, genellikle parsiyel nefrektomi yapılır.
Böbrek Kanseri
Böbrek kanseri böbrek içinde bulunan ve idrarı toplayan ufak idrar kanalcıklarının içini döşeyen hücrelerden (epitel) kaynak alır. Histolojik olarak şeffaf hücreli karsinom, papiller hücreli karsinom, toplayıcı kanal karsinomu, kromofob hücreli kanser olarak sınıflanabilir. Böbrekte ayrıca renal pelvisten kaynaklanan ve pek çok bakımdan mesanede görülen kanserlere benzer üroteliyal kanser görülebilir. Çocukluk çağında görülen nefroblastom (wilm’s tümörü) böbrek tümörlerinin %80’ini oluşturur. En sık olarak 2-4 yaşlarında görülür. Böbrek hücreli kanser (renal cell ca) tüm kötü huylu böbrek tümörlerinin % 85’ini yetişkin kanserlerinin de yaklaşık % 3’ünü teşkil eder. Günümüzde hala böbrek kanseri olan hastaların yaklaşık %30 kadarı ilk tanı anında yayılmış durumdadır. Ayrıca lokalize kanser nedeniyle nefrektomi yapılan hastaların %20-30’unda da ileri dönemde metastatik hastalık gelişmektedir. Erken tanı konulup uygun tedavi verilirse böbrek kanserinin tamamen iyileşeceği unutulmamalıdır. Erken evrede tanı konulduğu takdirde böbrek kanserli hastaların yaşam oranları %70 ila %100 arasında olabilmektedir. Böbrek hücreli kanserlerin en önemli özelliği radyoterapi veya kemoterapiye dirençli olmalarıdır. Hormonal tedaviye de zayıf yanıt verirler. Böbrek hücreli kanserler eğer erken dönemde yani böbreğe sınırlı iken yakalanırlarsa cerrahi olarak çıkarılabilirler. Böbreğe sınırlı böbrek hücreli kanser olguları için en etkili tedavi yöntemi budur.
Böbrek Kanseri Gelişiminde Risk Faktörleri Nelerdir?
Böbrek kanseri genellikle 50-60 yaşları arasında ortaya çıkar. Erkekte kadına göre 2 kat daha fazla görülür. Böbrek kanserinin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak, araştırmacılar böbrek kanseri gelişmesi açısından bazı risk faktörleri belirlemişlerdir. Ancak, bu risk faktörlerine sahip olan herkes böbrek kanserine yakalanmayacağı gibi her böbrek kanserli hastada da bu risk faktörleri bulunmayabilir. Böbrek kanserlerinin kaynağında kalıtımsal (herediter) özellikler de önemli rol oynar. Böbrek tümörleri erken yaşta görülürse, çift taraflı ve böbrek içinde birden fazla sayıda ise herediter böbrek kanserleri akla gelmelidir. Bu kanserlere örnek olarak Von hippel lindau sendromu, Herediter papiller kanser, Herediter şeffaf hücreli kanser, Herediter renal onkositom verilebilir.
Kalıtımsal olmayan diğer risk faktörleri aşağıda sıralanmıştır.
- Son dönem böbrek yetmezliği ve diyaliz
- Son dönem böbrek yetmezliği ilr birlikte edinsel polikistik böbrek hastalığı
- Sigara ve tütün kullanımı
- Obesite
- Metal işçilerinde
- Asbestozis
- Kadmiyum maruziyetinde
- Arsenik maruziyetinde
- Kuru temizlemede çalışanlar
- Hipertansiyon
- Polikistik böbrek hastalığı
- Uzun dönem fenasetin kullanımı
- Uzun dönem idrar söktürücü (diüretik) kullanımı
Belirtileri nelerdir ve nasıl tanı konulur?
Böbrek kanserinde en sık karşımıza çıkan klinik belirti idrarda kanama, karında ele gelen sert kitledir ve ağrı olarak tanımladığımız 3’lü antite şeklindedir. Erken evredeki böbrek kanserlerinde genellikle hiçbir belirti vermemektedir ve başka nedenlerle yapılan ultrasonografi ya da radyolojik tetkikler sırasında tesadüfi olarak tespit edililer. Tanı en sık evre 2 hastalıkta tanı konulmaktadır. Böbrek tümöründe şikayetler birkaç nedene bağlı ortaya çıkmaktadır. Bunlar Bir başka deyişle erken tanı konulduğunda tedavi hem daha kolay olmakta, hemde kanserden tamamen kurtulma olasılığı artmaktadır. Ancak, tümör büyüdükçe ve yayıldıkça tamamen tedavi olasığı azalmaktadır. Rutin kontroller erken tanı ihtimalini artırmakta ve hastalıktan tamamen kurtulabilmeyi sağlamaktadır. Görülme sıklığına göre aşağıda sıralanan belirtilerden bir veya birkaçı böbrek kanserinin habercisi olabilir. Ağrı en sık görülen şikayettir, hastaların %41 i ağrı şikayeti ile doktora müracaat ederler,ikinci önemli şikayet ise kanamadır,kanama idrar renginde değişiklik,koyu idrar yapma şeklinde olur,hastaların %38’inde hematüri görülür,diğer önemli bir şikayet ise o taraf böbrekte ele gelen şişkinlik ve kitledir,bu şikayet hastaların %24’ünde görülen bir şikayettir.Diğer şikayetler ise genel olarak kanser hastalarında görülen şikayetlerdir,kilo kaybı,halsizlik yorgunluk,ayrıca böbrek kanserinden salınan maddelerin oluşturduğu ateş,hipertansiyon gibi şikayetlerde görülebilir. Bu yakınmalar böbrek kanserinin belirtisi olabileceği gibi enfeksiyon gibi başka hastalıklardan da kaynaklanabilir. Bu yakınmalara sahip olan insanlar mutlaka bir üroloji uzmanına görünmelidirler. Erken tanı konulan kanserin tedavisi olasıdır.
Böbrek Kanserinde Görüntüleme: Genel olarak idrarda kanaması olan hastalara ilk tetkik olarak ultrason ve ilaçlı böbrek filmi çekilir. Ultrason günümüzde üriner sistemi görüntülemede ilk tercihdir, ucuz olması, kolay olması,acil şartlarda yapılıyor olması nedeniyle ilk adım olarak yapılmalıdır.İntravenöz Pyelografi IVP (İlaçlı böbrek filmi); Kalsifikasyon adı verilen birikimler bu filmlerde beyaz lekeler halinde gözlenebilir. İntravenöz pyelografinin tek başına doğruluk oranı %75’dir.
Bilgisayarlı tomografi : Böbrek kanserlerinin teşhisinde ultrason ve ilaçlı böbrek filminden daha hassastır. BT Nil tanıdaki doğruluk oranı %95 dir.Kitlenin lokalizasyonu boyutu lokal tutulumu ve çevre dokulara yayılımı hakkında bilgi verir.
MR Görüntüleme; Yan etkilerinin az olması, kitlelerin yapısını yüksek doğrulukla göstermesi, böbrek yetmezliği ve kontrast madde alerjisi olanlarda uygulanabilir olması, renal ven ve vena cava trombüslerini kontrast madde gereksinimi olmadan göstermesi en önemli avantajlarıdır.
Sintigrafi: Kemik metastazı düşünülen durumlarda kemik ağrısı ve alkalen fosfataz yüksekliği durumunda yararlı olur.
PET (Pozitron Emisyon Tomografisi): Metastazı olan hastaların tedavisi ve seyri hakkında yol göstericidir.
Biyopsi; Bazı vakalarda teşhis konusunda çok şüphe varsa gündeme gelebilir ve genellikle bilgisayarlı tomografi rehberliğinde yapılabilir. Ancak biyopsinin değerlendirilmesinde sıkıntıları vardır.
Renal Hücreli Karsinomda Metastaz ve Yayılma Bölgeleri:
Bölge Oran(%)
- Akciğer 50-60
- Kemik 30-40
- Bölgesel lenf nodları 15-30
- Ana renal ven 15-20
- Perirenal yağ dokusu 10-20
- Adrenal (aynı taraf) 10-15
- Vena cava 8-15
- Beyin 10-13
- Karşı böbrek 1-2
Böbrek Kanserinde Tedavi
Böbrek tümörünün tedavisi hastanın genel durumu tümörün çapı,hastalığın yayılımı,hastanın yaşına göre belirlenir.Böbrek tümörleri genel olarak radyoterapi ve kemoterapiye dirençli kanserler olduğundan elimizde tedavi şeçeneği olarak cerrahi tedavi kalmaktadır. Cerrahi böbrek kanserlerinin tedavisinde standart metottur. Cerrahi olarak ya böbreğin tamamı çıkartılır ya da böbreğin bir kısmı ile tümör çıkartılır. Radikal nefrektomi operasyon ile böbrek, böbrek üstü bezi ve etrafındaki zar ve yağ tabakaları ile birlikte tamamen çıkartılmasına denir.Böbreğin bir kısmı ile tümörün çıkartılmasına parsiyel nefrektomi denir.Cerrahi teknik olarak ya açık operasyon ya da laparoskopik ya da robotik operasyon yapılabilir. Operasyondan sonra hasta ağrı ve rahatsızlık duyulabilir.
Böbrek Kanserinde Ek Tedaviler
Radyasyon tedavisi: Radyasyon tedavisi vücut dışındaki radyoaktif bir kaynaktan gelen yüksek enerji içeren ışınların kanser hücrelerini öldürmek için kullanılmasına dayanır. Radyoterapinin etkinliği farklı kanser türlerinde değişiktir. Ancak böbrek kanseri radyasyon tedavisinin az etkilediği kanserlerden biridir. Bu nedenle böbrek kanserinin kesin tedavisinde yerinin olmadığı kabul edilmektedir.
Biyolojik tedavi (immunoterapi): İnterleukin-2 ve interferon, biyolojik tedavide kullanılan ve aslında vücutta da doğal olarak üretilen savunma sisteminin silahları olarak nitelendirilebilecek maddelerdir. Dışarıdan vücuda verilmek suretiyle hastanın bağışıklık sisteminin daha iyi kullanılması ve güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Yayılmış kanserli hastaların yaklaşık %20’si bu tedaviye yanıt vermektedir. Bu maddelerin uygulanması doktor tarafından belirlenen bir program dahilinde olmaktadır. Yan etkileri nedeniyle son derece dikkatli ve deneyimli merkezlerde uygulanması uygundur. Biyolojik tedavi sırasında hasta yan etkilerinin izlenebilmesi için çoğu kez hastanede kalır. Bu tedaviler yan etki olarak kas ağrısı, halsizlik, dikkat kaybı, ateş, kusma ve ishale neden olabilir. Hastalar genelde kendilerini çok yorgun hissederler. Bazılarında deri dökülmesi olur. Bu problemler çok ciddi olabilir ama tedavi bitince bu etkiler kaybolur.
Kemoterapi: Kemoterapi kanserli hücreleri öldürmek için ilaç kullanılmasıdır. Diğer birçok kanserde etkili olmasına rağmen böbrek kanserinde çok sınırlı bir etki gösterir. Buna rağmen araştırmacılar yeni ilaç ve ilaç kombinasyonlarını denemektedirler. Kemoterapinin yan etkileri verilen ilaçlara göre değişir. Genelde kanser ilaçları hızla büyüyen kan hücrelerini etkiler ve saç dökülmesine sebep olur. Sonuç olarak hastalıklara karşı direnç kaybı ve enerji kaybına uğrarlar.
Hormon tedavisi: Hormonlarla hücrenin büyümesi kontrol altına alınmaya çalışılır. Hormon tedavisi ilerlemiş böbrek kanserlerinde kullanılır. Progesteron böbrek kanserinde en sık kullanılan hormondur. Sıklıkla yakınmaları geçici olarak azaltmak için “palyatif tedavi” olarak kullanılır. Bugün artık tedavi edici olarak kabul edilmemektedir. Yan etkileri genelde orta derecededir. Progesteron içeren ilaçlar kilo değişikliklerine neden olabilir. Terleme ve su kaybına sebep olur. Tedavi kesilince yan etkiler kaybolur.
Hasta takibi nasıl yapılır?
Böbrek kanserli hastaların tedavi sonrası izlenmesi çok önemlidir. Doktorun belirleyeceği aralıklarla fizik muayene, akciğer grafisi ve laboratuvar testleri ile izlenir. Doktor gerektiğinde ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi veya başka tetkikler de isteyebilir. Hastalar kendisine anlatılanların dışında bir problemle karşılaştığı zaman hemen doktora başvurmalıdırlar. Radikal nefrektomi yapıldıktan sonra hastalar 3-6 ayda bir düzenli olarak takip edilmelidir. Hastalıkta herhangi bir ilerleme olup olmadığı değerlendirilmelidir. Prognozu (hastalığın seyri) ve nasıl bir tedavinin uygulanması gerektiğini etkileyen faktörler vardır.
Mesane Tümörü
Kanserlerden bir tanesidir. Üroepitelyum denen böbrekten mesaneye kadar olan üriner sistemin içini döşeyen epitalden kaynaklanan tümörlere mesane tümörü denir.
Mesane tümörünün oluşma nedeni
En önemli oluşma nedeni, sigara içimidir. Sigaranın içerisindeki bazı kimyasal maddelerin, nikotin dışındaki kimyasal maddelerin üreepitalde idrarla dışarı atıldığı için üreepitalyumda oluşturduğu kanserogenez dediğimiz zararlı etkileridir. Bu maddeler avilo bifenil gibi en klasik olan budur. Bunun gibi yüzlerce kimyasal madde üroepitalyumda çok uzun süre temasta olduğu zaman o epitalde bozulmalara neden oluyor. Sigara risk faktörü. Sigara içmeyenlerde de oluşabilir mesane tümörü. İlla ki ‘sigara içenlerde oluşacak’ diye bir şey yok. Ama sigara içenlere göre bu risk çok fazla.
En fazla görülen yaş grubu ve cinsiyet
Genellikle genç yaşlarda pek görülmez. Görülme olasılığı çok düşük ama belli yaşlardan itibaren görülme ihtimali artıyor. Erkeklerde kadınlara göre birkaç misli daha fazla görülüyor. Temel sebebi, erkeklerde daha fazla sigara içilmesiydi önceden. Fakat kadınlarda sigara içimi arttıkça, kadınlarda da görülme oranı gittikçe artıyor.
Daha risk altında olanlar
Birlikte olduğu bir hastalık grubu yok aslında mesane tümörlerinin. Her türlü insanda görülebilir. Sigara içenlerde özellikle… Hava kirliliği, egzoz dumanları ve kimyasal ürünlerden dolayı risk altındalar.
Genetik faktörlerin etkisi
Herkesin anladığı, babadan oğula yani ailesel geçen bir hastalık tipi değil. Ama genetik faktörler açısından tümör supresör genlerindeki eksiklikler bu tümörlerin gelişmesini hızlandırıyor. Ve bu tümörlerin daha saldırgan olmasına neden oluyor. Bu açıdan bir genelleme yapıp yol almak mümkün değil.
Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarının mesane tümörlerindeki yeri
Klasik olarak ‘Yok’ şeklinde cevap vermem lazım ama yanıltıcı olmamak adına söylüyorum. % 90 yoktur ama çok sık tekrarlayan üriner enfeksiyonları olan insanlarda, yassı epitel hücreli kanser dediğimiz kanserler gelişebilir. Ama bunlar mesanede çok uzun süredir taşı olan ve kontrolünü yaptırmamış hastalar, bakımsız, tedavi görmeyen hastalar olabilir. Ama senede birkaç kez olabilecek basit sistitler mesane tümörüne neden olmaz. Bir de Şistozomiyazis dediğimiz daha çok Mısır’da görülen, normal sulardan, nehirlerden hastalık bulaşmasıyla mesanelere yerleşiyor. Buna bağlı olarak da sistitler çok fazladır.
Belirtiler
En önemli belirtisi idrarda kan gelmesidir. Bu genellikle gözle görülebilir halde olabilir. Bazen de, normal tetkikler sırasında, idrar tahlillerinde çıkabilir. Burada şöyle bir sıkıntı var; bir kanama olup hemen geçebilir. Hasta, ‘kanamam geçti’ diye ciddiye almayabilir. Daha sonra, 6 ay bir sene sonra tekrarlayabilir. Yine bir gün veya yarım gün sürer. Bu arada sistit benzeri, sık idrara çıkma, idrarda yanma gibi şikayetlerde mesane kaslarını invaze ederse, bu tür şikayetlerde tümör ortaya çıkabilir. Eğer dikkate alınmazsa kötü sonuçlar doğurabilir.
Kan görülmesi
Her evrede görülebilir. Erken evre kanserlerde de görülebilir, ileri evrede olanlarda da kanser görülebilir. Kan görülmesi en önemli belirtidir.
Kontroller
Prostatta yılda bir muayene önerdiğimiz için, o dönemde insanlarda idrarda kal gelmesi gibi belirtiler olmazsa senede bir-iki kere idrar tahlili yeterli olacaktır. Yılda bir üriner sistem ultsonografisi öneriyorum. Ultrasonografi küçük tümörleri de ortaya çıkarabilir. Radyolojideki gelişmelerle ultrasonografi, özellikle 3 santimden büyük tümörleri büyük oranda yakalar. Ama şüpheli ya da gözden kaçırma ihtimali olan vakalarda, idrarında kan gelmesi olup da, ultrasonda görüntü alınamazsa en kesin ve güvenilir tanı yöntemi ‘sistoskopi’ dediğimiz, mesanenin içini suyla doldurup mesanenin içindeki yüzeyleri ışıklı bir alet yardımıyla görme yöntemini kullanırız.
Mesane tümörlerinin tedavisi
İlk tanının konması, biyopsinin yapılması için bir cerrahi müdahale, Trans Urethral Resection dediğimiz TUR olarak kısaltılan bir yöntemle mesane içerisine, penis içerisindeki idrar yolundan girip, endoskopik olarak mesane içerisindeki tümörü keseriz ve bunu patolojiye göndeririz. Bu bizi, tümörün evresi dediğimiz, mesane katları içerisinde ne kadar derinliğe gittiğini ve bu tümörün ne kadar saldırgan olduğuna dair bir takım bilgiler verir. Bu bilgiler, başlangıç için yeterlidir. Yüzeyel mesane tümörleri dediğimiz mesanenin kas dokusuna girmemiş tümörlerde TUR ile parça alınması yeterlidir. Arkasında tekrarlamayı önlemesi için, bazı vakalarda mesane içi ilaç uygulamaları yapıyoruz. Eğer bu aldığımız parçada, tümör mesanenin kas dokusuna girmişse, o zaman tedavi seçenekleri ikiye ayrılıyor. En etkili tedavi seçeneği cerrahidir. Mesanenin kas tabakasının da çok derinlerine inmeyen, yüzde 85 oranında etkili olan, açık ameliyatla mesanenin tamamen çıkartılması ameliyatı vardır. Bunun arkasında tabi üriner diversiyon dediğimiz mesane olmadığında idrarın nereye akacağını düzenlemek için kullandığımız bir yöntem var. Burada ‘ileostomi’ dediğimiz, 15-20 santim bağırsak parçası alarak, o bağırsak parçasını, bir ucunu üretere bir ucunu da cilde bağlayarak dışarıya bir torba uygulamasıyla, üriner konduit dediğimiz bir sistem bu. Uygun olan vakalarda daha fazla miktarda ince bağırsak kullanarak ortotopik mesane dediğimiz yeni bir mesane yapma yöntemi de mümkündür. Bunun dışında, bazı vakalarda kemoterapi ile kombine edilmiş radyoterapi seçenekleri de mesane tümörlerinin tedavisinde etkisi olan yöntemlerdir.
Tedavilerden sonra mesane tümörleri
Yüzey mesane tümörleri dediğimiz mesane kas dokusunda bulunan tümörlerin beş yılda içerisinde tümörün evresi ve farklılaşma dereceleriyle orantılı olarak yüzde 70 oranında tekrarlama riski vardır. Bir takım ilaç uygulamalarıyla, kemoterapi veya immünetaripi dediğimiz yöntemlerle bunları 6 veya 8 hafta süre içerisinde haftada bir mesane içerisinde uygulamalarla, yüzde 70 olan oranı yüzde 30 seviyelerine indirir. Mesanenin çok yüzeyel tabakasında ve düşük riskli mesane tümörlerinde tekrarlama riski yüzde 5 civarındadır. Onlarda, bu ilaç uygulamasını yapmıyoruz. Biraz daha derine gitmiş tümörlerde yüzde 50’dir. Burada hem tekrarlama hem kas tutulumu olma ihtimali var. Mesanenin alınmasına gitme ameliyatına oranı da yüzde 50’dir. Mutlaka kontrol altından olması lazım. Kontrol sürelerimizi de, yüzeyel tümörlerde, kas tutulumu olan invazif tümörlerde sistektomi yapıyoruz. Mesaneyi alıyoruz ondan sonra, mesane içine değil de üst üriner sistemi kontrol etme amacıyla en az yılda bir radyolojik görüntü, 3 ayda bir ultrason ve kan tahlili kontrollerini yapıyoruz. Yüzeyel mesane tümörlerinde ilk yıl 3 ayda bir, ikinci yıl 6 ayda bir, daha sonra yılda bir olmak üzere kontrolleri gerçekleştiriyoruz. Genellikle hayat boyu kontrol ederiz ama ilk 5 yıl çok önemlidir.
Erken tanı
Erken tanı ile yüzeyel tümörlerde yüzde 85-90 tamamen tedavi olur.
Dünya ve Türkiye’de mesane tümörü
Akciğer, gastrointestinal sistem ve prostat kanserlerinden sonra mesane tümörleri gelir. Türkiye?de ve dünyada ilk 5 içerisindedir. Sigara içilme oranı azaldıkça bu oranlar da düşecektir.
Mesane kanseri olmamak için beslenme ve yaşam tarzı
Sigara kullanımı dışında saymak gerekirse, herhangi bir yaşam değişikliği gerekmiyor. Taze sebze- meyve yemek çok önemli. C vitamini almak gerekli. Sanayinin getirdiği çevre kirliliğinden kaçma şansı olmadığı için şu an yok.