En sık görülen kanser türü olan meme kanseri, dünyadaki kanser vakalarının yüzde 12’sini oluşturmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, 2020 yılının sonu itibariyle yaklaşık 2.3 milyon kişiye meme kanseri teşhisi konulmuştur. Son beş yılda ise meme kanserli yaşayan vaka sayısı 7.8 milyona ulaşmıştır.
Meme Kanseri Nasıl Oluşur?
Meme bezi, meme başı çevresinde yer alan 15-20 lobdan oluşmaktadır. Memede süt salgısını yapan hücreler tarafından oluşturulan lobül adı verilen birimler birleşerek lobları meydana getirir. Lobüller birbirlerine süt kanalları ile bağlıdır ve süt kanalları meme başına doğru birleşirler. Her memenin kan ve lenf damarları vardır. Lenf damarları, lenf adı verilen, enfeksiyon ve hastalıklara karşı savaşmamızı sağlayan hücreler içeren renksiz bir sıvıyı taşırlar ve lenf bezlerine boşalırlar. Koltuk altında, köprücük kemiğinin etrafında ve boyunda pek çok lenf bezi bulunmaktadır.
Meme dokusu, hormonların etkisi altında gelişir. Bu hormonların en önemlileri, estrojen ve progesterondur. Salgılanan hormonların etkisi ile süt kanalları ve lobüller büyür, gelişir. Hormonların meme üzerindeki etkilerini göstermeleri için meme hücreleri üzerinde bulunan özel yerlere (reseptörlere) bağlanması gereklidir. Meme kanseri de bu lobülleri ya da süt kanallarını oluşturan hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile gelişir.
Meme Kanserinin Çeşitleri Nelerdir?
Meme kanserinin birçok çeşidi vardır. Bunlar:
Duktal Karsinoma
Kontrolsüz hücre artışının süt kanallarından kaynaklanması durumudur. Meme kanserinin en erken evresi olmakla birlikte en sık görülen meme kanseri türüdür.
Lobüler Kanser
Meme kanserinin bu türüne daha seyrek rastlanır. Ancak, lobüler kanserin aynı anda iki memede de olma riski diğer meme kanseri tiplerine göre yüksektir.
Enflamatuar kanser
Bu kanser türünde, kanser hücreleri lenf damarlarında tıkanıklığa neden olduğundan meme, büyük, ödemli, sıcak, kırmızı ve hassastır. Meme dokusu, portakal kabuğuna benzer bir görünüm alabilir. Enflamatuar kanser daha seyrek görülmesine rağmen hızlı yayılır. Meme kanseri öncelikle lenf damarları ile koltuk altındaki lenf bezlerine sıçrar. Kanserin meme dışında başka organlara sıçramasına metastaz yapma denir. Meme kanseri en çok kemik, akciğer ve karaciğere metastaz yapar.
Meme Kanserine Yakalanma Riskini Artıran Durumlar Nelerdir?
- En önemli risk faktörü yaştır. Yaş arttıkça meme kanserine yakalanma riski de artar. Meme kanserlerinin çoğu 50 yaş üzerinde görülür.
- Aile öyküsü önemlidir. Birinci derece akrabalarında (anne, kız kardeş gibi) meme kanseri olanların, meme kanserine yakalanma riskleri daha yüksektir. Eğer akrabası meme kanserine menopoz öncesi yakalanmışsa bu risk daha da yüksektir.
- Önceden meme kanseri olanlarda, her geçen yıl, yeni meme kanseri gelişme riski %1 artar.
- Barsak, yumurtalık ve rahim kanseri olan hastalarda da meme kanseri gelişme riski daha fazladır.
- İlk adeti erken yaşta görenlerde (12 yaş öncesi) risk artar.
- Geç menopoza girenlerde (55 yaş sonrası) risk artar.
- İlk gebelik yaşı ne kadar geç ise (özellikle 30 yaş üstünde) meme kanseri riski de o kadar yüksek olur.
- Kürtaj ya da düşük nedeni ile doğum yapamadan gebeliklerin sonlanmasının meme kanseri riskini arttırdığı düşünülmektedir.
- Hiç evlenmemiş kadınlarda daha sık görülür.
- Doğum kontrol hapı kullananlarda ve uzun dönem menopoz için estrojen tedavisi almış olanlarda meme kanserine yakalanma riskinin az da olsa arttığı bilinmektedir.
- Obezite, diğer kanser türlerinde olduğu gibi meme kanseri riskini de artırmaktadır. Öte yandan, herhangi bir diyetin meme kanserine yakalanma riskini azalttığına dair bilgi yoktur
- Alkol alımı, (fazla miktarda) meme kanserine yakalanma riskini arttırır.
- Radyasyona maruz kalma meme kanseri riskini arttırır.
Meme Kanserinde Erken Tanı Mümkün müdür ve Tarama Testi Var mıdır?
Hiç şikayeti yokken olası bir kanseri erken yakalamak için yapılan işlemlere tarama testleri denir. Düzenli doktor kontrolü, mamografi ve ultrasonografi gibi tarama programları erken tanıda büyük rol oynar. Böylelikle meme kanseri, henüz hastada hiçbir şikayete yol açmadan, çok erken evrelerde teşhis edilebilir. Unutulmamalıdır ki; erken evre meme kanseri, tedavi ile iyileştirilebilir bir hastalıktır.
Bu nedenle;
- Özellikle 40 yaşından sonra düzenli aralıklarla mamografi ve ultrasonografi taraması yaptırın.
Her meme kanserini yakalayamamakla birlikte günümüzde tarama amacı olarak kullanılan en iyi yöntem mamografidir. Mamografi özel bir çeşit X ışınıdır, az miktarda radyasyon verir ve meme iki plak arasında sıkıştırılarak çekilir. 50 yaş sonrasında her kadın, her yıl mamografi çektirmelidir. Ailesinde meme kanseri öyküsü olup, meme kanseri gelişmesi için riskli grupta olan kadınların ise 40 yaşından sonra yıllık mamografi çektirmeleri önerilmektedir.
- Hiçbir şikayetiniz olmasa da 20-40 yaş arası düzenli ultrason ve doktor muayenenizi ihmal etmeyin.
Diğer bir tarama yöntemi ise belli aralarla bir doktor tarafından meme muayenesi yapılmasıdır. 20 ile 40 yaş arasındaki kadınlara her 3 yılda bir, 40 yaş ve üstündekilere ise her yıl meme muayenesi yapılmalıdır.
- Düzenli aralıklarla kendi kendinizi muayene edin.
20 yaşın üstünde kadınların banyoda tercihen sabunlu iken memelerini kendilerinin her ay muayene edip, ayna karşısında iki memede daha önceden olmayan bir görüntünün var olup olmadığını kontrol etmeleri önerilmektedir. Herkesin meme dokusu aynı olmadığı gibi aynı kişinin meme dokusu farklı zamanlarda farklı yapıya sahip olabilir. Örneğin; menopozda, gebelikte, doğum kontrol hapları alırken ya da adet döneminde meme farklı yapıya sahip olur. Adet öncesi memelerde hassasiyet, gerginlik olması doğaldır.
- Meme kanserine neden olan riskler konusunda bilinçlenin.
Meme Kanserinin Belirtileri Neler Olabilir?
Erken evre meme kanserinde hastanın hiçbir şikayeti olmayabilir. Meme kanseri genellikle ağrıya neden olmaz. Çoğunlukla aşağıdaki belirtilerden bir ya da birkaçı vardır.
- Memede ele kitle gelmesi en sık rastlanan belirtidir.
- Memeden akıntı gelmesi (bulanık ya da kanlı)
- Meme başında veya meme derisi üzerinde çekilme
- Memede büyüme, ödem, kızarıklık
- Meme derisinin portakal kabuğu görünümünde olması
- Meme başında iyileşmeyen yara, ülser
- Meme boyutu ve şeklinde değişiklik
Hastalık meme dışında organlara sıçramışsa (metastaz yapmışsa), sıçradığı organa göre farklı şikayetler ortaya çıkar. Örneğin kemiğe sıçramışsa, kemik ağrısı, kemik kırıkları; beyne sıçramışsa baş ağrısı, bulantı, kusma, baş dönmesi, görme bozukluğu hatta felç gibi şikayetler gelişebilir.
Meme Kanserinde Tanı Nasıl Konulur?
Yukarıda sayılan belirti veya şikayetleri olan hastaların mutlaka bir doktora başvurmaları gereklidir. Doktor, muayenesini yaptıktan sonra memede kitle veya herhangi bir şüpheli durum fark ederse mamografi ister ve hastayı bir genel cerraha gönderir. Genellikle, mamografide şüpheli bulgu varsa meme ultrasonu da yapılır. Ultrason ile memedeki kitlenin sıvı ile mi dolu olduğu ya da katı mı olduğu anlaşılabilir. Eğer içinde sıvı olan bir kitle varsa buna kist denir, kistin içinden enjektörle örnek alınarak mikroskop altında incelenir. Memede katı bir kitle tespit edildiğinde doktorunuz bir iğne ile girerek bu kitleden parça alınmasını ister. Bu işleme biyopsi denir. Biyopsi, bazen bir iğne ile bir parça meme dokusunu enjektör içine çekerek (aspirasyon biyopsisi) bazen de özel bir iğne ile memedeki kitleden küçük bir parça koparılarak (trucut biyopsi) yapılabilir. Her iki işlem için de genel anesteziye ihtiyaç yoktur, kolaylıkla lokal anestezi ile ayaktan yapılabilir, hastanede yatmayı gerektirmez.
Meme Kanseri Teşhisinden Sonra Tedavi Nasıl Belirlenir?
Meme kanserinin tedavisi öncelikle hastalığın ne kadar ilerlemiş olduğu yani evresine bağlıdır. Hastalığın evresi ameliyat sonrası tümörün büyüklüğü, lenf bezlerine sıçrayıp sıçramadığı ve vücudun meme dışında başka bölgelerinde hastalık olup olmadığı araştırılarak anlaşılır. Genellikle, meme kanseri biyopsi ile teşhis edildikten sonra hastaların çoğunda ameliyatla kanserin çıkarılması gerekir. Bu ameliyatta çoğu zaman kanserin olduğu taraftaki koltuk altı bezleri de çıkarılır. Ameliyatla alınan tümör ve lenf bezleri mikroskop altında incelenerek bir rapor yazılır. Bu raporu yazan bölüm patoloji bölümüdür ve yazdıkları rapor ise patoloji raporudur. Hastanın hormon tedavisinden faydalanıp faydalanamayacağını anlamak amacıyla ameliyatla alınan kanserli dokuda estrojen ve progesteron reseptörleri tayin edilir.
Patoloji raporunda yazılan tümöre ait özellikler (tümörün boyutu, kanser hücrelerinin mikroskop altında görünümü, lenf bezlerinin kanser hücreleri tarafından tutulup tutulmadığı, estrojen ve progesteron reseptörlerinin varlığı gibi pek çok önemli özellikler) tedavi planının belirlenmesinde önemli rol oynar. Hastanın patoloji raporundaki özelliklerini, yaşını, menopoza girip girmediğini ve genel durumunu göz önüne alarak ameliyat sonrasında ek tedaviye gerek olup olmadığına, olacaksa hangi tedavinin, hangi sıra ile verilmesi gerektiğine medikal onkologlar, genel cerrah ve radyasyon onkologları birlikte karar verir.
Tedaviye başlamadan önce doktor tarafından hastalığın başka organlara sıçrayıp sıçramadığını anlamak için bir akciğer filmi, kemik sintigrafisi, karın ultrasonu ve kan testleri istenebilir. Bütün bu özellikleri göz önünde bulundurarak doktor en uygun tedavinin nasıl olacağını hastaya anlatır. Tedavide son karar her zaman için hastaya aittir, hasta kendisine sunulan tedavi seçeneklerini düşünüp karar verir. Bu karar verme döneminin bir kaç hafta kadar sürmesinin hastalık üzerinde kötü bir etkisi bulunmamaktadır.
Hastalığın Evreleri
Erken evrelerde (Evre 1 ve 2) tümörün boyutu küçüktür ve hatta bazen koltuk altı lenf bezlerine dahi yayılmamış olabilir.
Evre arttıkça (Evre 3) tümörün boyutu, sıçradığı lenf bezi sayısı ve bölgesi artar. Boyun ve göğüs kemiğinin yanındaki lenf bezlerine de sıçrayabilir. Biraz daha ilerlerse kanser; göğüs kasları, kaburga kemiklerine de sıçrar.
İleri evrede (Evre 4, metastatik hastalık) hastalık kemik, karaciğer, akciğer, beyin gibi diğer organlara sıçrar.
Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Meme kanserinin tedavisini iki bölüme ayırabiliriz.
Lokal Tedavi: Hastalığın bulunduğu bölgeye yapılan etkili tedaviye lokal tedavi denir. Radyoterapi ve cerrahi tedavi bu grup tedavilerdir.
Sistemik Tedavi: Vücudun herhangi bir yerindeki kanser hücrelerini yok etmek amaçlı yapılan bir tedavi çeşididir. Kemoterapi ve hormon tedavisi bu gruptadır.
Hastaların hem sistemik hem de lokal tedaviye gereksinimi olabilir.
Cerrahi Tedavi
Hangi çeşit ameliyatın yapılacağını; hastanın memesinin büyüklüğü, tümörün büyüklüğü, hastanın genel durumu ve istekleri belirler.
Meme kanserinde iki türlü cerrahi müdahale uygulanır.
- Birinci grup, memenin tümünün alınmadığı sadece tümörün çıkarıldığı meme koruyucu ameliyatlardır. Bunlar:
Lumpektomi: Yalnızca tümörün ve çevresindeki meme dokusunun çıkarılmasını ifade eder. Genellikle geriye kalan meme dokusuna ışın tedavisi verilir ve aynı taraftaki koltuk altı lenf bezleri çıkarılır.
Segmental Mastektomi: Memedeki kitlenin, çevresindeki meme dokusu ile beraber ve tümörün altındaki göğüs kaslarını saran ince zarla birlikte çıkarılması anlamına gelir. Genellikle aynı taraftaki koltuk altı lenf bezleri de çıkarılır ve ameliyat sonrası ışın tedavisi verilmesi gereklidir.
- İkinci grup ise memenin tümünün alınmasını içeren ameliyatlardır. Bu ameliyatları takiben ışın tedavisi verilip verilmeme kararı patoloji raporundaki tümöre ait özelliklere göre belirlenir. Bu grup ameliyatlar şöyle sıralanabilir:
Basit Mastektomi: Memenin, çevresindeki yağ dokusu ve üzerindeki deri ile beraber çıkarılmasını ifade eder, genellikle aynı seansta koltuk altı lenf bezleri de çıkarılır.
Modifiye Radikal Mastektomi: Meme kanserinde en yaygın yapılan ameliyattır. Tüm memenin, aynı taraftaki koltuk altı lenf bezleri, göğüs kaslarını saran ince zar ve bazen göğüs duvarı kaslarının bir bölümü ile birlikte çıkarılması anlamına gelir. Ameliyat sonrasında ışın tedavisi verilip verilmemesi kararı patoloji raporundaki tümöre ait özelliklere göre belirlenir. Günümüzde uygun hastalarda meme başı etrafından verilen özel mavi boya ile lenf akımının koltuk altında gittiği ilk lenf bezesi yani sentinel lenf nodunun örneklendiği teknik tercih edilmektedir. Böylelikle bu lenf bezesi ameliyat sırasında patolojiye gönderilmekte ve frozen tekniği ile hızlı bir şekilde incelenmektedir. Şayet sonuç negatif gelir ise koltuk altındaki diğer lenf bezlerinin alınmasına gerek kalmamakta ve ameliyat sonrası bu işlemden kaynaklanabilecek sorunlardan kaçınılmış olunmaktadır.
Radikal Mastektomi: Memenin göğüs kasları ve koltuk altı lenf bezleri ile birlikte alınmasıdır. Günümüzde sadece tümör, göğüs kaslarına sıçradığında yapılmakta olan bu ameliyat eskiden en sık yapılan ameliyattı.
Radyoterapi
Yüksek enerjili X ışınlarını kullanarak tümör hücrelerinin ölmesini ve tümörün büyümesini engelleyen ışın tedavisine radyoterapi adı verilir. Işınlar, vücut dışında bir makinadan ya da kanserli doku içine yerleştirilen materyaller (radyoizotop) aracılığı ile verilebilir. Bu tedaviyi alan hastaların birlikte yaşadıkları insanlara radyasyon yayması gibi bir durum söz konusu değildir. Meme koruyucu ameliyat yapılan hastalar mutlaka radyoterapi alırlar.
Hastanın ve tümörün taşıdığı özelliklere göre bazen radyoterapi bazen de kemoterapi, ameliyat sonrası ilk verilecek tedavi olur. Radyoterapi, kemoterapi tamamlandıktan sonra veya kemoterapi kürlerinin arasında verilebilir.
Radyoterapi toplam 5-6 hafta sürer, hastalar haftanın 5 günü hastaneye gelip tedavilerini alıp evlerine dönebilir. Radyoterapisini tamamlayan hastalar, radyoterapiye bağlı gelişmesi muhtemel yan etkiler açısından bu bölümün doktorları tarafından belli aralıklarla izlenir.
Kemoterapi
Kemoterapi, kanser hücrelerinin ilaçlarla öldürülmesidir. Genellikle birden fazla ilaçtan oluşur. Kemoterapiyi, sadece bu konuda özel eğitimi olan hemşireler verir. Kemoterapinin verilme sayısı kür diye ifade edilir (1. kür, 2. kür gibi) ve genellikle aynı ilaçlar 21 veya 28 günde bir tekrarlanarak verilir. Kemoterapi çoğunlukla damardan sıvı şeklinde ayaktan tedavi merkezlerinde veya ağızdan hap olarak verilir. Bazen hastanın genel durumundaki bozukluk, verilen ilaçlar veya ilaçların veriliş şekillerine göre hastaların tedavilerini hastanede yatarak almaları gerekebilir.
Her kür sonrası hastalar medikal onkoloji polikliniğinde kontrol edilirler. Bu kontrollerde hastalar muayene edilir, varsa şikayetleri dinlenir, ilaçların yan etkileri sorgulanır ve vücuttaki diğer organlara bir zarar verip vermediğini araştırmak için bazı kan tetkikleri istenir.
Her kür öncesi kan sayımının yapılması ve bu sayımın kemoterapiyi veren yetkili hemşirelere gösterilmesi gerekmektedir.
Bir hastanın ameliyat sonrası kemoterapi alıp almayacağını, eğer alacaksa kaç kür alacağını patoloji raporundaki tümöre ait özellikler belirler. Ancak bu kararların verilmesinde hastanın yaşı, genel durumu ve menopozal durumu da önemli rol oynar. Bir gün içinde 12 saatten fazla zamanını yatarak geçirecek kadar genel durumu kötü olan hastalara kemoterapi verilmesi, yan etkilere tahammül edemeyeceklerinden uygun değildir. Kemoterapi yapılması planlanan hastalarda, ameliyattan sonraki 3 hafta içinde kemoterapinin başlanması tercih edilir.
Hormonal Tedavi
Kanser hücrelerinin büyümek için gereksinim duyduğu hormonları engellemek amacı ile hormon tedavisi verilir. Hormon tedavisi ilaçlarının çoğu ağızdan hap olarak verilir. Bu ilaçlar ya vücutta hormonların çalışmasını engelleyerek, ya üretimlerini azaltarak ya da bu hormonları üreten yumurtalıkları çalışmaz hale getirerek etki ederler.
Bir hastanın hormon tedavisinden fayda görüp görmeyeceğine estrojen ve progesteron reseptörleri tayin edildikten sonra karar verilir. Adjuvan kemoterapi alan hastaların eğer reseptörleri pozitif gelirse, kemoterapiyi takiben 5 yıl boyunca Tamoksifen kullanması önerilmektedir.
İleri yaşlarda, kemoterapinin yan etkilerini kaldıramayacağı düşünülen hastalara kemoterapi verilmeden, cerrahi müdahale sonrası sadece hormon tedavisi de önerilebilir.
En Uygun Tedavi Seçeneği Nasıl Belirlenir?
Meme dışında başka bir organa sıçramamış meme kanserlerinde ilk tedavi tümörün ameliyatla çıkarılmasıdır. Ameliyat sonrası gözle görünür, tespit edilecek düzeyde kanseri kalmayan hastalara verilen ek tedaviye adjuvan tedavi denir.
Adjuvan tedavi, ameliyat sonrası gözle görülmeyen ancak geride kalmış olması muhtemel az sayıdaki kanser hücrelerini öldürmek amacı ile verilir. Hastalar, adjuvan tedavi olarak sadece kemoterapi veya sadece radyoterapi veya hem kemoterapi hem radyoterapi veya sadece hormon tedavisi alabilirler. Bazen, çok erken evrede olan hastalarda ameliyat sonrası adjuvan tedavi gerekmeyebilir.
Öte yandan, meme koruyucu ameliyat yapılan tüm hastalar ameliyat sonrası ışın tedavisi almalıdır. Eğer ameliyatla alınan meme dokusunda estrojen ve progesteron reseptörleri pozitif gelirse, bu bulgu hastanın tümörünün vücudunda doğal olarak bulunan estrojen hormonu etkisi altında büyüyebileceğini gösterir. Kanser hücrelerin çoğalması için gereksinim duydukları hormonları azaltmak ya da ortadan kaldırmak amacı ile hormon tedavisi verilir.
Bazı durumlarda, örneğin tümör ameliyatla çıkarılamayacak kadar büyükse, ameliyat öncesi kemoterapi verilerek tümör küçültülür (neoadjuvan tedavi) ve böylelikle hastaya meme koruyucu ameliyat yapılabilir. Hasta ameliyattan sonra gerekli olan adjuvan tedavisini alır.
Metastatik hastalıkta hastalığın ilerlemesini durdurmak amacı ile hormon tedavisi veya kemoterapi verilebilir. Eğer sadece kemik metastazları varsa hormon tedavisi verilebilir. Kemik dışında karaciğer, akciğer veya başka organlara yayılım var ise kemoterapi verilebilir. Kemoterapi alabilmek için hastaların genel durumu iyi olmalıdır. Hastalık beyine sıçramışsa ışın tedavisi tercih edilir. Kemik ağrılarını azaltmak amacı ile kemik metastazlarına ışın tedavisi verilebilir. Akciğer veya karaciğerinde tek bir metastazı olan hastalarda hastanın genel durumu da uygunsa, bu metastazlar ameliyatla çıkarılabilir.
Tedavinin Yan Etkileri Nelerdir?
Cerrahi Tedavinin Yan Etkileri
Ameliyat sonrası, ameliyatlı taraftaki kol ve göğüs kaslarında geçici süre güçsüzlük olabilir. Ameliyat sırasında sinir hücreleri kesildiği veya hasara uğradığı için ameliyat bölgesinde yanma, batma, karıncalanma, hissizlik gibi şikayetler gelişebilir. Bu şikayetler aylar içinde geçebileceği gibi bazı hastalarda kalıcı da olabilir. Koltuk altı lenf bezleri alındığı için, o kolda lenf dolaşımı yetersizdir. Bu nedenle o kol ve el olabilecek her türlü yara, kazaya karşı daha fazla korunmalıdır. Şayet hastalara sentinel lenf nodu biyopsisi yapılmış ve sonuç negatif gelmişse diğer lenf bezleri alınmadığından hastaların kollarını korumalarına gerek kalmamaktadır.
Radyoterapinin Yan Etkileri
Kalp ve akciğerler gibi memenin hemen arkasında kalan organların verilen ışından zarar görmemesi için doz hesapları yapılır ve gerekli bölgeleri koruyucu kalkan görevini gören levhalar kullanılır. Radyoterapi aldıkları süre içinde hastalar mümkün olduğunca istirahat etmelidir.
Tedavi gören bölgedeki cilt kızarabilir; kuru, hassas ve kaşıntılı olabilir. Tedavinin sonuna doğru aynı bölge daha ıslak ve akıntılı hale gelir. Bu derinin ışına karşı verdiği bir reaksiyondur. Bu alan, mümkün olduğunca hava ile temas edecek şekilde olmalı, sıkı iç çamaşırı ve kıyafetlerden bu dönemde kaçınılmalıdır. Işın tedavisi aldığı süre boyunca bu bölge, suyla temas ettirilmemelidir. Doktora sormadan bu bölge için herhangi bir losyon ya da krem kullanılmamalıdır.
Işın tedavisinin deri üzerindeki etkileri geçicidir. Fakat etkilenmenin derecesi hastadan hastaya değişir. Bazen ışın tedavisi almış alan bölgede cilt rengi normale göre daha koyu renkte kalabilir.
Metastatik hastalıkta özellikle beyin metastazlarında beyin ışınlaması yapılır. Bu işlem 1 hafta veya 10 gün kadar sürer, ışın tedavisine bağlı bulantı ve kusma gibi yan etkiler gelişebilir. Bu durumlar için radyoterapist, tedavi öncesinde ve tedavi devam ederken alınması gereken ilaçları hastaya anlatır.
Kemoterapinin Yan Etkileri
Genel bir kural olarak kemoterapi, hızla çoğalan hücreleri etkiler. Kanama sırasında pıhtılaşmayı sağlayan, hastalıklara karşı savunmamızı yapan ve vücudumuzdaki organlara oksijen taşıyan kan hücreleri, hızlı çoğalan hücrelerdir. Bu kan hücreleri, kemoterapi aldıktan yaklaşık 1 hafta 10 gün sonra sayıca azalırlar ve bu nedenle çabuk morarma veya diş fırçalama gibi küçük işlemler sonrası kanama olabilir. Normalde vücudumuza girdiklerinde savunma sistemimiz güçlü olduğundan hastalık yaratmayan mikroplar, kemoterapi sonrası savunmamızı sağlayan hücreler azaldığı için kolaylıkla ateşli hastalıklara yakalanmamıza neden olabilir. Bu dönemde, çevredeki insanlardan mikrop kapmamak için kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçınılmalı.
Ayrıca, yıkayarak yediğimiz çiğ sebze ve meyvelerin (örneğin salata gibi), yenmeden önce en az 10 gün kadar bekletilmesi önerilir. Bu yasak, meyve ve sebzelerin hastalığınız üzerine olan herhangi bir etkisinden dolayı değil, ne kadar temiz yıkasanız da yiyeceğiniz sebze veya meyvenin üzerinde kalmış olması muhtemel mikroplardan korunmak içindir.
Eğer 38.50C in üstünde, bir saati geçen süreyle ateşiniz olursa mutlaka doktorunuza başvurmanız tavsiye edilir. Ateşiniz var ve kan sayımında kan hücreleriniz düşük bulunursa antibiyotik tedavisi almanız gereklidir. Kan hücrelerinizin sayısında meydana gelen bu azalma bir hafta ila 10 gün içinde kendiliğinden geçer ve hücreler normal sayılarına ulaşır.
Bir başka hızlı çoğalan hücre grubu sindirim sistemi hücreleri ve kıl kökü hücreleridir. Bu nedenle kemoterapi sonrası genellikle ilk haftadan sonra saçlar dökülür. Hastalarda iştah kesilmesi, bulantı, kusma, ishal ve ağız yaraları gelişebilir, bu yan etkilerin hemen hepsi ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabilir. Kemoterapinin bahsedilen bu yan etkilerinin şiddeti hastadan hastaya değişir.
Günümüzde modern kemoterapilerle uzun, kalıcı yan etkilere rastlamak nadirdir. Ancak bazı kemoterapi ilaçları kalp üzerinde olumsuz etkiler yapabilir. Bu tür ilaçları kullananlarda, doktor periyodik olarak kalbinizin etkilenip etkilenmediğini anlamak için tetkikler ister. Bugün kullanılan kemoterapi ilaç dozları ve kemoterapi kür sayıları kalp üzerinde olumsuz etki yapacak boyutta değildir. Bazı kemoterapi ilaçlarını aldıktan yıllar sonra kan kanseri yani lösemi gelişme riski vardır.
Ayrıca bazı kanser ilaçları yumurtalıkları etkileyerek yumurta hücrelerini öldürürler, böylece yumurtalıklar kadınlık hormonu olan estrojeni üretemez ve hastalar menopoza girerler. Adetler seyrekleşir ya da durabilir ve bu durumda kadınlar hamile kalamazlar. Özellikle 35-40 yaşın üzerinde kemoterapi ile meydana gelen kısırlık kalıcıdır. Daha genç hastalarda kemoterapi süresince kesilen adetler bir süre sonra normale dönebilir.
Kemoterapi ilaçları çoğunlukla damardan verilir ve verildikleri damara zaman içinde zarar verip, damarın sertleşmesine ve dışarıdan bakıldığında gözle fark edilebilir hale gelmesine neden olabilir. Kemoterapi alırken veya aldıktan sonraki gün ilacı aldığınız kolda kızarıklık şişme ve yanma olursa hemen doktorunuza haber vermelisiniz. Genellikle memenin alındığı taraftaki kol, damardan ilaç vermek için tercih edilmez. Yine o taraftaki kolunuzdan başka bir nedenle de enjeksiyon yaptırmaktan kaçınmalısınız.
Hormonal Tedavinin Yan Etkileri
Hormon tedavisi olarak verilen ilaca göre yan etkiler farklıdır ancak günümüzde en sık kullanılan ilaç Tamoksifen’dir. Bu ilaç, estrojenin vücutta kullanılmasını önler. Bu nedenle hastalarda, sıcak basması, vajinal kuruluk, düzensiz adetler gibi menopoza ait şikayetler gelişebilir.
Tamoksifen’e bağlı ciddi yan etkiler oldukça seyrektir. Bunlardan bir tanesi kirli kanı taşıyan damarlarımızda yani venlerde, özellikle bacaklardaki venlerde, kan pıhtısı gelişmesidir. Bu da kanı sulandıran ilaçlar verilerek tedavi edilebilir. Yürüyüş yapmak, fazla oturur pozisyonda kalmamak ve gece yatakta ayakların altına bir yastık koyarak yükseltmek pıhtı gelişmesini önlemede faydalı olabilir.
Diğer ciddi yan etki ise Tamoksifen’in rahim kanseri gelişme riskini arttırmasıdır. Yapılan büyük çalışmalar Tamoksifen kullanan her bin kadının 3’ünde rahim kanseri geliştiğini göstermiştir. Bu küçük risk, Tamoksifen’in meme kanserini önlemedeki önemli etkisinin yanında oldukça önemsiz kalabilir ancak, yine de Tamoksifen kullanırken en az yılda bir kez jinekolojik muayene yaptırılmalıdır.
Verilen Tedavi ile İyileşme Şansı Nedir?
Bazen hastalar iyileşme şanslarının rakamlarla ifade edilmesini isterler. Yapılan büyük çalışmalarda hangi evredeki hastanın ortalama ne kadar süre yaşayabileceğine dair rakamsal yüzde değerleri mevcuttur. Ancak unutulmamalıdır ki bu istatistiksel değerler binlerce hastaya ait değerlerin bir ortalamasıdır, yani herhangi bir meme kanseri hastasına ne olacağını önceden kestirmek için kullanılması tam olarak doğru olmaz. Meme kanseri olan iki hastanın, gelecekte ne olacağı birbirinden farklıdır. Tümörün ve hastanın kendisine ait bugün henüz bilemediğimiz pek çok faktör, aynı hastalığa yakalanan iki kişinin farklı seyirler göstermesinde etkili olmaktadır. Bu nedenle kendinizi başka hastalarla kıyaslamaktan kaçınınız.
Erkeklerde Meme Kanseri
Meme kanseri nadir de olsa erkeklerde de ortaya çıkabilmektedir. Her 100 meme kanserli kadına karşın bir erkek meme kanseri tanısı almaktadır. Genellikle 60-65 yaşındaki erkeklerde daha sık görülür. Hastalığın nedenleri tam bilinmese de ailesinde meme kanseri hikayesi olan erkekler risk grubunda yer alır. Ayrıca, östrojen maruziyeti, karaciğer rahatsızlığı, testis iltihabı ya da testislerin çıkarılması gibi durumlar, erkeklerde meme kanseri olma riskini artıran faktörler arasındadır.
Meme dokusunda kitle ya da kalınlaşma, memeyi örten dokuda büzülme ya da çukurluk, meme ucunun içe dönmesi ya da kabarması ve meme ucundan salgı gelmesi gibi şikayeti olan erkeklerin bir uzmana muayene olması tavsiye edilmektedir.
Hastalığın tanı ve tedavisi kadınlarda görülen meme kanseriyle benzerlik gösterir. Teşhis için görüntüleme testlerinden faydalanılabilmektedir. Öte yandan şüpheli dokudan örnek (biyopsi) alınıp, patolojik incelemesi yapıldıktan sonra kesin tanı koyulabilmektedir. Tedavide en çok tercih edilen yöntem ise cerrahidir. Tümör büyüklüğü az olan hastalarda tümör ve onu çevreleyen meme dokusu cerrahi müdahale ile çıkarılır. Bazı durumlarda kemoterapi, radyoterapi ve hormon tedavisi de uygulanabilmektedir.
Meme Kanseri ve Gebelik
Gebelik sırasında da meme kanseri görülebilir. Yaygın inanışın tersine, ne gebeliğin meme kanseri üzerinde ne de meme kanserinin gebelik üzerinde bilinen olumsuz etkisi vardır.
Uygulanacak tedavi gebeliğin dönemine göre belirlenir. Kemoterapi alan hastalarda verilen ilaçların yumurtalık hücreleri üzerine olan etkileri nedeni ile geçici ya da kalıcı kısırlık gelişme riski vardır. Bu risk, meme kanserinin menopoza yakın yaşlarda geliştiği hastalarda daha belirgindir, daha genç yaştaki hastalarda ise kemoterapi tamamlandıktan bir süre sonra gebelik mümkün olabilir. Kemoterapi ilaçlarının yumurtalıklar üzerindeki etkileri nedeni ile gebe kalmak isteyen hastaların tedavi sonrası ilk iki yıl doğum kontrol yöntemlerini kullanmaları ve bu süre içinde gebe kalmamaları tavsiye edilmektedir.
Tedavi Sonrası
Adjuvan tedavisini tamamlamış olan hastalar kendilerini iyi hissettikleri andan itibaren iş yaşamlarına geri dönebilir. Mastektomi sonrası bazı kadınlar protez takmayı, bazıları ise plastik cerrahlar tarafından alınan memenin yerine yenisinin yapılmasını (rekonstrüksiyon) isteyebilirler. Her iki işlemin de kendisine göre avantaj ve dezavantajları vardır. Rekonstrüksiyon, memenin alındığı ameliyat sırasında yapılabileceği gibi tedavi tamamlandıktan sonra da yapılabilir. Bu ameliyatın risklerini ve yararlarını bir plastik cerrahla konuşarak öğrenebilirsiniz.
Meme Kanseri Ameliyatından Sonra Nelere Dikkat Edilmeli?
- Psikolojik Destek Alın.
Meme kanserinin teşhisinin hemen ardından ve tedavi süresince kişinin psikolojik destek alması hem bu dönemi rahat atlatmasını hem de hastalığıyla savaşta dimdik durmasını sağlar. Meme kanseri tedavisi döneminde en çok görülen psikolojik sorunlar depresyon ve kaygı kaynaklı problemlerdir.
- Beslenmenize Çok Dikkat Edin.
Meme ameliyatlarından sonra özellikle yasaklanmış bir gıda yoktur. Ancak, dengeli beslenme, fazla yağlı yiyeceklerden kaçınma, düzenli egzersiz yapmak yani normal şartlar altında her sağlıklı insanın uyması gereken kurallar sizin için de geçerlidir. Yağlı gıdalardan kaçının.
- Kilo almamaya özen gösterin.
- Alkolden uzak durun.
Alkol, kanda folat miktarını azaltacağından meme kanserine yakalanma riskinizi artırabilir. Bu yüzden özellikle de ilaç tedavisi sırasında alkol kullanmayın.
- Herhangi bir beklenmeyen durumda hemen doktorunuza başvurun.
Kilo kaybı, iştahsızlık, aşırı yorgunluk, bulantı-kusma, baş dönmesi, karın ağrısı ve dolgunluk, kemik ağrısı ya da ameliyat olan bölgede yeni bir kitle ve yara geliştiğinde, iki haftadan fazla süren öksürük, baş ağrısı olduğunda normal periyodik kontrol zamanınızı beklemeden doktorunuza ulaşmanız gereklidir.
- Kol Egzersizlerini İhmal Etmeyin
Sadece meme biyopsisi yaptırdıysanız özellikle dikkat etmeniz gereken bir husus yoktur. Ancak yapılan işlem memenin bir kısmının veya tamamının alındığı ve beraberinde hastalığınızın evresini belirlemek için koltuk altı lenf bezlerinin de çıkarıldığı bir ameliyat ise oradaki lenf dolaşımı bozulacaktır. Bu yüzden ameliyattan sonra erken dönemde egzersizlere başlayın. Doktorunuzun size tarif ettiği kol egzersizlerini düzenli olarak yapın. Bu egzersizler ile cerrahi sonrası esnekliği kaybolmuş zayıf kas gruplarınızı kuvvetlendirerek, dik postürü (duruş) yeniden kazanabilirsiniz. Eğer kol egzersizlerini yapmazsanız hem kolda ödem oluşabilir hem de omuzda meydana gelen kireçlenmeye bağlı olarak “donmuş omuz sendromu” adını verdiğimiz klinik tabloyla karşı karşıya kalınabilir. Ayrıca “lenfödem” denilen kolun şişmesine neden olmamak için gelişebilecek enfeksiyonlardan kesinlikle korunmalısınız.
Bunun için;
- Ameliyatın yapıldığı taraftaki kolunuzdan enjeksiyon yaptırmayın, kan aldırtmayın, serum taktırmayın.
- Kolunuzu yaralanmalardan ve yanıktan koruyun.
- Manikür yaptırmayın, tırnaklarınızı derin kesmeyin.
- Herhangi bir yaralanma olursa o bölgeye dezenfektan solüsyon sürüp steril bir gazlı bez ile kapatıp hekiminize başvurun.
- Koltuk altı bölgesi için tüy dökücü kremler veya elektrikli tıraş makineleri kullanın.
- Mümkün olduğunca günlük, ağır ve tehlikeli işlerde o kolunuzu kullanmayın. Kullanırsanız aralıklı olarak dinlendirin.
- Sivrisineklerden korunmaya çalışın.
- Kolunuzu aşırı sıcak ve soğuktan koruyun.
- Aşırı dar kollu giysiler giymeyin, yaralanmalara sebep olabilecek saat ve takılar takmayın.
- Omuzdan askılı çanta taşımayın.
- Kolunuzu aşağıya sabit olarak tutmayın. Fırsat buldukça kolunuzu kalp seviyesinden yukarıda tutun.
- Bahçe ve mutfak işlerinde eldiven, dikiş dikerken ise yüksük kullanın.
Ameliyatlı Kolunuz Şişerse…
- Derhal hekiminize başvurun.
- Kolunuzu yastık üzerine koyarak yüksekte tutun.
- Kolunuza elle masaj yapın. Masaj yaparken basıncı omuza doğru uygulayın. Ele doğru uygulanan masaj kolun şişmesini artırır.
- Basınçlı özel kol çorabı giyin. Böylece lenfatik sıvının toplanmasını önleyebilirsiniz.
Meme Kanserinde Doğru Bilinen Yanlışları Yapmayın!
Yanlış: Kitle yoksa kanser yoktur.
Doğru: Kitle hissedilmeden de kanser olabilir. Bu nedenle meme taramaları ve mamografi kanserin erken teşhisinde çok önemli bir role sahip.
Yanlış: Ailede meme kanseri yoksa kanser riski de yoktur.
Doğru: Meme kanseri olan kadınların %80’inin ailesinde meme kanseri yoktur. Bu da kadın olmanın tek başına meme kanseri riski taşımak olduğu anlamına gelir.
Yanlış: Meme kanseri genetik değildir.
Doğru: Meme kanseri oluşumunu tetikleyen genetik faktörlerin yanında çevresel faktörler de vardır. Bu yüzden, meme kanseri için yüzde 100 genetik demek yanlış olacaktır. Saptanan meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 10’u kalıtsaldır. Ancak, ailesinde meme kanseri hikayesi olan kişiler, risk grubunda yer almaktadır.
Yanlış: Meme kanseri genç kadınlarda görülmez.
Doğru: Meme kanseri 50 yaş üstü kadınlarda daha çok görülse de genç yaştaki kadınlarda da görülebilir.
Yanlış: Erkeklerde meme kanseri görülmez.
Doğru: 100 kadın kanserine karşılık 1 erkek kanseri gibi düşük bir oranda da olsa erkeklerde meme kanseri görülür.
Yanlış: Mamografi çok ağrılı bir işlemdir ve memeye zarar verebilir.
Doğru: Mamografi sırasında memeye baskı uygulandığı için rahatsızlık duyabilirsiniz. Ancak bu işlem memeye zarar vermez, genellikle ağrı duyulmaz ve çok kısa sürer. Mamografi zaten memenin daha az hassas olduğu adet dönemi sonrasında çekilir.
Yanlış: Memedeki kitlenin kanser olup olmadığını anlamak için mutlaka genel anestezi altında ameliyat yapılması gerekir.
Doğru: Çoğu meme kanseri cerrahi girişim gerektirmeden lokal anestezi altında iğne biyopsisi ile teşhis edilebilir.
Yanlış: Doğum yapmak ve emzirmek meme kanserinden korur.
Doğru: Doğum yapmak ve emzirmek meme kanserinden korumaz, sadece yakalanma riskini azaltır.
Yanlış: Memedeki her kitle kanserdir.
Doğru: Memedeki her kitle kanser değildir; memenin iyi huylu selim tümörleri de vardır. Ancak memede kitle görüldüğünde hemen hekime başvurulmalıdır.
Yanlış: Meme kanseri tedavisi gören kişiler hamile kalmamalıdır.
Doğru: Meme kanseri tedavisini tamamlamış ve nüks ihtimali görülmeyen kadınlar hamile kalabilir.
Yanlış: Mememi kontrol ediyorum ve elime gelen bir kitle yok. O zaman hekim kontrolüne de gerek yok.
Doğru: Bazı kitleler elle yapılan muayenede hissedilemeyebilir. Bu nedenle yaşınıza uygun olan kontrollerinizi düzenli yaptırmalısınız.
Yanlış: Mememden akıntı oldu, kanser olabilir.
Doğru: Meme başından gelen akıntı kanlı ise şüphelidir ve mutlaka tetkik edilmesi gerekir.
Yanlış: Mamografi kanser yapar.
Doğru: Mamografide alınan ışın çok düşüktür, bu nedenle kanser yapma gibi bir riski yoktur.
Yanlış: Genç yaşta mamografi çektirmek sakıncalıdır.
Doğru: Mamografi çektirmenin herhangi bir sakıncası yoktur. Ancak 35 yaş altındaki kadınlarda meme dokusu daha yoğun olduğu için yeterli görüntü alınamaz.
Yanlış: Biyopsi memedeki kitlenin kanserleşmesine yol açar.
Doğru: Biyopsi işlemi kitlenin kanserli olup olmadığını anlamanın en güvenilir yoludur. Biyopsiyle kitlenin niteliği değişmez.
Yanlış: Meme kanseri ameliyatlarında memenin tamamı alınır.
Doğru: Hastalığın evresine, kanserin türüne ve hastanın özelliklerine göre ameliyat şekli belirlenir. Günümüzde mümkün olduğunca meme koruyucu ameliyatlar tercih edilmektedir.
Yanlış: Meme kanseri ameliyatlarında memenin tamamı alınırsa kanser tekrarlamaz.
Doğru: Meme kanseri erken teşhis edildiğinde tekrarlama oranı çok düşüktür. Kanser hastalığının her zaman tekrarlama veya başka yerde çıkma olasılığı vardır.
Yanlış: Stres kanser yapar.
Doğru: Stres kanserde önemli bir faktördür. Ancak tek başına kanseri başlatmaz.
Yanlış: Kanserin dişi ve erkeği vardır. Dişi kanser daha hızlı yayılır.
Doğru: Kanserin cinsiyeti olmaz. Özellikle Anadolu’da hemen yayılan kanserlerin dişi kanser olduğu konusunda yanlış bir kanı var. Ancak tıpta böyle bir şey yok. Kanser türleri vardır, bazı türleri biraz daha iyi huylu seyredebilir.